Black mirror sezonda 3’er taneden 6 bölümlük bir mini seri. 6 bölüm de birbirinden bağımsız, farklı konular, farklı oyuncular ama tüm bu bağımsızlıkta aslında ortak bir temada buluşturulabilmiş, hayatımızdaki birçok şeyin ‘yansımasını’ bulabileceğimiz ‘düşündüren bir seri.
Adeta bir ‘sanat dizisi’. Her bölümü zihin yoruyor. Anlamaya çalışıyorsunuz. O kadar çok anlam çıkarıyorsunuz ki anlamadığınızı zannediyorsunuz. Oysa gerçekten de farklı derinliklerde pek çok anlam barındırabilir. Adeta bir Ahmet Haşim dizisi. Öyle sembolik :p
Çok felsefik bir kere. Hiçbir bölüm kesin sonuçlanmıyor (en sevmediğim sonlar) ve bu ucu açıklık da sizi daha fazla düşünmeye zorluyor. Özellikle 5. Bölümde dumur olmuş Sokrates gibiydim.
Genel olarak her bölümde farklı bir teknolojik durum ve bunun insan doğasına aykırılığının getirdiği trajik sonuçlar var. Sosyal medya da bölümler de ortak işlenmiş konulardan.
Bölüm bölüm değinecek olursak:
1. Bölüm : Çok hızlı bir giriş yapılıyor. Aynı koşturmacada devam ediyor. Her şey çok güzel de başbakanın şartları kabul edişi biraz hızlı ve kolay oldu gibi. Çok daha fazla altenatif düşünülüp daha fazla çaresizlik verilebilir miydi diye düşünüyorum ama bu haliyle bile yeterince gerici. (geriyor yani)
Bir vicdan sınavı gibi görünse de insanlık sınanıyor. Vicdanınız değil iktidar hırsınız size kesinlikle yapmayacağınız o şeyi yaptırabiliyor. Üstelik yapmanız gerekmiyorken(!)
2. Bölüm: nası yani ? diye biten bir bölüm. Boşa çevirdiğimiz pedallar güzel sembolize edilmiş. Hepimiz zaman zaman gerçekliği sorguluyoruzdur. Sonuçta bir şeyler yapıyor muyuz peki? Neyi değiştiriyoruz hayatımızda? Sanırım boş zaman aktivitesinden öteye geçemiyor bu sorgulayış ve ‘İşimiz çıktığında’ bir kenara itiveriyoruz.
Kızla çocuğun tuvaletteki ilk konuşmalarında birden beliren ‘görsellere’ çocuğun utangaç ‘onlarla ilgilenmiyorum’ bakışı beni benden aldı zaten.
Ayrıca ‘reklamları’ izlemek zorunda olmaları da çok vurucuydu bence.
Ve o cam parçası gerçekliğin bir parçası olabilecekken daha farklı bir sembol haline geliverdi özel kutusu içinde.
'içeceği içmeden' de itaat eden çocuk... İsyanın bir anda itaate ve isyan ettiğine hizmete dönüşmesi??
3. Bölüm: burada da oldukça ilginç bir teknoloji bizi karşılıyor. Anılarımızın kaydedilmesi ve istediğimiz an izleyebilmemiz-izletebilmemiz-kaydı silebilmemiz. Aslında çok tanıdık zira internet bu konuda ucuz ve tek başınıza da benzer verilere ulaşabilmenizi sağlıyor. Farkettirmeden.
Bölüm başında -adam da biraz genç geldiğinden gözüme- kim kimin nesi pek anlamadım, masada çok farklı yerlere oturdular karısıyla falan bi garipti ama bakış açısı için öyle bir düzen oldu sanırım. Neyse. Biz gereksiz tipe sinir olup yine de adamın gereksiz kıskançlık yaptığını düşüneduralım fettan kadının yalanları bir bir çıktı ortaya. Yalnız o bebek kimin o kısmı anlamadım. Anlayan varsa açıklasın.
Bir de o kırmızı çorapları!! Allahım yarabbim sen o önemli iş görüşmesine o çoraplarla mı gittin? Sonra iyi geçmesini bekliyorsun? Hadi diyelim uğurundan toteminden giydin, bütün gün onlarla dolaştın, o kadar gün niye hiç çıkmıyor ayaktan? Yatıyor kırmızı çorap kalkıyor kırmızı çorap. Bunun bir açıklaması olmalı. Tüm bölüm gözümüz boşu boşuna adamın çoraplarına takılmış olamaz!
4. Bölüm: Sosyal ağ profillerimiz bizi bir yere kadar yansıtıyor, hala insanız dediğimiz bir bölüm. Biraz Kemal Sunal’ın Japon İşi filminden alıntılamışlar yalnız değinmeden geçmeyelim :)
Bölümde bağımlılık adeta aşama aşama işlenmiş. Ve yalnızlığın vurgusu da güzel olmuş.
Yalnız bu adam şimdi hep tavan arasında mı kalacak? Çocuk o adamı ne olarak tanıyor, nasıl tanıyor? Ayrıca çocuk bu, evde öyle birinin olduğunu ulu orta söylemez mi? Bunlar da bölümün yüzeysel soruları.
5. Bölüm: Serinin en ‘nooluyo lağn’ bölümü. (wtf?! de denebilir tabi) Sonuna kadar adeta hiçbir şey anlamıyorsunuz. Gerçi sonunda da pek bir şey anlaşılmıyor.
Bölümü izlerken hiçbir şey anlamasanız bile ellerinde telefon her şeyi kaydeden insanlarla kendinizi özdeşleştiriyorsunuz.
Bu organizasyonun gerçekliği nedir? Gerçek bile olsa insan ürperyor. Bazı suçlara yönelik hepimizin bunlara ne yapılsa az gelir düşüncesi vardır ama burada sorguluyor insan. Psikolojiyi zorlayan bir bölüm.
Ayrıca ‘süngerler 2 pound’ da organizasyonla ilgili başka bir önemli nokta.
Adaletin neresindeyiz?
6. Bölüm: Bölümler birbirinden bağımsız olduğu için final olarak nitelemek çok doğru değil sanırım. Böyle bir vuruculuğu aramak da boşuna bir beklenti olur. Kendi adıma ister istemez 5. Bölümün gölgesinde kaldı biraz. Ama güzel bir bölüm.
Sosyal medya vurgusu bu bölümde de var. Önemli vurgulardan biri de bence Waldo’nun aslında değişmesi ama animasyonu seven herkesin bu durumu önemsememesi ya da farkına bile varmaması.
Ayrıca gerçekte başarısız olan bir adamın bir animasyonun ardına sığınıp küfrettiğinde fenomen olması da acıtıcı.
Gerçeklerin ‘popülarite arttırmak’ için kullanılması, bir pazarlama aracı olması başka bir yönü. Ama psikolojik anlamda zorlayıcı bir 5. Bölümden sonra daha sıradan geliyor.