28 Kasım 2013 Perşembe

Katya'nın Yazı - TREVANIAN







"Gerçek olamayacak kadar kusursuz ve kanıtlanamayacak kadar acı...

İnsan ruhunun derinliklerine inen sürpriz dönüşlerle umulmadık bir etki yaratan inanılması zor bir yaz."










Uzuuun bir aradan sonra bloga yazmak biraz zor oldu. Birkaç kez başlayıp bitiremediğim bu yazıyı muhtemelen tatminsiz sonlandıracak olsam da yayınlamaya kararlıyım.


Yine bir Trevanian kitabı.. Bloga yazamadığım dönemde 2 trevanian kitabı daha okudum. İkisini de yazmayı düşünüyorum. 



        "Rahatlığı ve gerilimi aynı zaman aralığında veren, Bask kültürünün ince ayrıntılarını içinde barındıran, metin aralarındaki ipuçlarını takip edenler için soluk soluğa edemeyenler için şok bir son"



Ben maalesef takip edemeyen güruhta olduğum için soluk soluğa kısmına olumlu yorum yapamayacağım ama şok olduğum kesin.

Hikayeye değinecek olursak:
Doktor Montjean genç ve idealist denebilecek, Basklı ama kendi kültürüyle ve aksanıyla pek barışık olmayan kahramanımız.

Küçük bir kasabada yaşlı doktor Gros'un yanında çalışmaya başladığı yaz gizemli ailemiz Treville'lerle tanışıyor. Ukala erkek kardeş Paul, kendini ilgi alanlarına vermiş ve geriye de kendinden bir şey bırakmamış, dünyadan patolojik olarak habersiz hasta bir baba ve o yaza ismini veren Katya..

Katya sağlıklı ve atletik, dönem kadınları çizgisine bir hayli aykırı, zeki ve kelime oyunlarını seven, ruh haliyle de dikkat çekici bir kadın.

        

       ''Bir genç kızın anatomiye ilgi duymuş olduğunu 1914 yılında itiraf etmesinin ne etkiler yaratacağını nasıl tarif edebilirim? ...Çağın kibar konuşma geleneği insan vücudunun varlığından haberdar olmayı bile reddediyordu, nerede kaldı bölümlerini tek tek ele almak."


Genç doktorumuz Katya'nın sıradışılığına vuruladursun biz de büyük savaş öncesi-sonrası durum betimlemeleriyle doyuruyoruz kendimizi.


         "Büyük savaştan önceki yaza değinmek isteyen her yazar, havanın o olağanüstü güzelliğine de değinmeye kendini zorunlu hissetmektedir..
...Avrupa'nın tümü o sıra pırıl pırıl, tatlı bir havayı paylaşmaktaydı. Dört korkunç yıl boyunca da paylaştıkları son şey bu oldu.. tabii savaşın getirdiği çamur, acı, nefret ve ölüm dışında.
On dokuzuncu yüzyılı yirminci yüzyıldan ayıran o savaşın nitelikleri de bunlardı zaten. Zerafet çağı yeterlilik çağından o savaşla ayrılıyordu."


Kitabın genel olarak psikolojik-sosyolojik tespitlerini, betimlemelerini okumak oldukça zevkli. Ancak bir yerden sonra "e nolcaksa olsun artık!" diyip yarım perde gözlerle okumaya başlıyorsunuz.

Ben de bitsin artık bu kitap noktasına geldiğimde sessiz bir okul kütüphanesinde yarı uykulu yarı azimli sayfaları çevirirken birden NOLUYOO YAA diye zıpladım adeta. Hemen önceki sayfalara döndüm. Tekrar okumaya başladım.

Kitabın arkasındaki 'Takip edenler için soluk soluğa edemeyenler için şok bir son' cümlesi oldukça doğru.
Kitabı anlayıp anlamadığımdan bile emin olmayarak daha önce okumuş olan bir arkadaşımı aradım. Zira artık kendini zorlayarak okuduğu bir kitabı kelimesi kelimesine anlamak istiyor insan.


Velhasılı kelam klasik bir Trevanian kitabı. Okunur mu? okunur. Son 30 sayfasına diyecek yok zaten. Ancak tüm kitap boyunca gizemden 'boğulunduğunu' da söylemek lazım. Bana göre fazla uzatmış. Spoilera falan girmiyim de şimdi.

Kitabı çok dehşet bulanlar var. Kalbinin derinliklerine dokunduğunu söyleyenler de. İlk aşk masumiyetinden etkilenenler de -ki en arka planda kalan konudur o sondan sonra aşk bence- Belki gençlik yıllarında kitaptaki benzer psikoljileri yaşadıklarından, bilemiyorum. Ben şahsen ortada buldum.