26 Ocak 2013 Cumartesi

2013 Avustralya Açık Kadınlar Finali

Dünyanın dibindeki grand slamin bitmesine çok az kaldı. Favoriler, sürprizler, elenenler derken kadınlar finalini bitirdik bile. Turnuva öncesi muhtemelen çoğu insan finalin adının Li Na- Victoria Azarenka olmasını beklemiyordu; ancak sürpriz bir şekilde genç Stephens'a elenen Serena Williams ve fırtına gibi başladığı Avustralya Açık'a Li Na karşısında veda eden Sharapova gidişatı belirledi. bu yıl kadınlarda bir tek final maçını izleyebildim, o yüzden daha önceki performansları hakkında bilgim yok; ancak izlediğim kadarıyla değerlendirebileceğim bu zevkli finali.

Öncelikle atmosfer normal finallerin biraz dışındaydı. Genellikle izleyiciler bir kişiyi daha fazla desteklese bile finallerde deyim yerindeyse pek "çaktırmazlar"; ancak Azarenka'nın geçen maçta kritik bire yerde mola alıp, rakibini oyundan düşürüp maçı alması tenisseverleri pek memnun etmişe benzemiyordu, bu yüzden li na'yı açık şekilde daha fazla desteklediler, Azarenka'nın yaptığı itirazlarda bile bayağı gürültü çıktı.Buna rağmen Azarenka moralini bozmamayı başardı.

Maça gelirsek dengeli bir şekilde başlayan bir karşılaşma oldu. Li Na erken kırdığı servisle seti alacak gibiyken, Azarenka da kırıp denge getirme şansını elde etti; ancak Li tekrar servis kırıp, ilk seti 6-4 kazandı. Olanlar 2. sette oldu. İkinci sete çok etkili başlayan Vika(Azarenka yerine kısaltmasını tercih edeceğim artık) iki kez servis kırıp, kendi oyununu da alarak durumu 3-0a getirdi bundan sonra bir ralli esnasında Li kötü bir şekilde düşerek sakatlandı ve sağlık molası aldı, sağlık molasından sonra iki taraf da birer kez servis kırdı ve 2. seti 6-4lük skorla Vika aldı.

3. setin başında Vika tekrar servis kırdı. Bundan sonra oyun Avustralya günü nedeniyle atılan havai fişekler nedeniyle yaklaşık 10 dakika durdu ve sonra da Li tekrar sakatlandı, oyuna dönmesine rağmen servis kıramayınca bu yılın şampiyonu da geçen yıldan ünvanını koruyan Azarenka oldu.

                      

Maçın bitmesiyle göz yaşlarına boğulan Vika basın toplantısında dengeli konuştu, seyirciye pek laf etmedi. Li ise üzgündü; ama bugün oynadığı tenisle bu sezon için olumlu sinyaller verdi. Sonuçta draması bol, ama zevkli ve heyecanl, iki tarafın da güzel tenis izlettikleri bir mücadele oldu. Şahsen Li Na'yı destekliyordum, yarı-finallerde olanlardan dolayı; ancak Vika da bu maçı hakettiğini gösterdi.,

Kadınlar finali böylece sona erdi. Yarın Murray-Djokovic maçı da tenisseverlere güzel bir müsabaka vaadediyor. Her ne kadar Federer'in olmadığı bir final bana göre biraz eksikse de 2012 Amerika Açık'ın rövanşı gibi olacak maçta büyük bir kapışma bekliyorum.

18 Ocak 2013 Cuma

İNCİ SOKAĞI - TREVANIAN




''Trevanian tiryakisi aslında alışılmadık harika bir tiptir: doğal seçkincidir, sinik olmaktan çok gerçekçiliğin saldırısına uğramış bir idealisttir. Farklı bir trompetin temposuna uyarak yürüyen biri olmaktan çok, tek kişilik  bir geçit töreninde kendi davulunu çalarak yürüyen kişidir.''





Kitap, okuyucusuna kendini özel hissettirecek cümleleriyle kendisini hemen ortaya koyan hatta bu ilk okuyacağınız Trevanian değilse daha da özel hissedeceğiniz arka kapağıyla birden kitaplığınızda yer buluveriyor.

Shibumi ve Hesaplaşma'dan sonra okuduğum üçüncü Trevanian kitabı İnci Sokağı. Shibumi ve Hesaplaşma'daki kurgu, betimlemeler ve bunun yanı sıra yazarın gizemli kimliği otobiyografik özelliğiyle öne çıkan İnci Sokağı'nı daha da ilgi çekici kılıyor.

Hayatının tamamını merak ederek almıştım kitabı ancak yalnızca zor geçen çocukluğunu anlatıyor.

Sosyolojik betimlemeleriyle öne çıkan bu kitap diğer kitapları gibi aksiyon içermiyor ama o kadar güzel tespitler var ki bazı cümleleri çok beğenip bir kez daha okuyorsunuz.

Diğer iki kitapta kitabın ortalarına kadar karakterler tanıtılır, aksiyona zemin hazırlanır, kitabın ikinci yarısına ise aksiyon hakim olurken İnci Sokağı 'acaba şimdi ne olacak' diye düşündüren bir kitap değil.

Ekonomik kriz, savaş yılları, terkedilmişlik, fakirlik ve küçücük bir çocuğa yüklenen aile sorumluluğu.. Tabiri caizse her satırda halinize şükrettiren bir yaşanmışlığı barındırıyor kitap.

Tüm bu zor şartlarda kendi düşünce dünyasını okuyarak, radyo dinleyerek, sinemaya giderek kısacası o yıllarda yapılabilecek tüm kişisel gelişim faaliyetlerini ağır koşullarda çalışarak biriktirdiği 'rüya kumbarası'ndan karşılayan, tek kişilik monologlarla süslü oyunlarına önemli bir iş ciddiyetiyle yaklaşan, fransız-kızılderili-amerikan genlerini bünyesinde barındıran farklı çocuk Jean-Luke'un imgelem dünyasına hoşgeldik..


''..Birdenbire.. Bizim fakir insanlar olduğumuzu farkettim. Kanım dondu. İnci Sokağı'ndaki o zorlu yıllarımız boyunca kendimizi hiç fakir insanlar olarak düşünmemiştim.Paramız azdı, tamam, ara sıra şansımız ters gidiyordu, ama Dickens romanlarında ya da Les Misrables'da okuduğumuz fakir insanlardan değildik biz. Oysa şimdi öyleydik.Bu kırsal fakirlik; müzeleriyle, kütüphanesiyle, iyi şansa çıkabilecek sokaklarıyla renklenen kent fakirliğinden çok daha ağır bir şeydi. Artık sonsuza kadar fakir kalacağımıza emindim. Çıkış yoktu.''


Roman boyunca ümitleriyle, bir gün şanslarının döneceği inancıyla çocuklarını yetiştiren annenin sık kullandığı cümle 'gemimiz gelecek ve bizi kurtaracak' bir LeylaİleMecnunSever olarak İsmail Abi'nin hüznünü hatırlattı ayrıca. Umarız onun gemisi de bir gün gelir.