23 Eylül 2013 Pazartesi

Hayatımda Aldığım En Güzel İltifat








Sanırım blogdaki en kişisel yazı olacak.

Ben genel olarak çok rahat diyalog başlatan biri değilim tanımadığım insanlara karşı. Tanışmak, selamlaşmak benim için -her ne kadar istesem, hatta zaman zaman kafamda kurgulasam da- ilk adımı attığım eylemler değildir. Annem 10 dakikalık bir belediye otobüsü yolculuğunda yanındaki teyzenin kızı hangi bölümde okuyormuşa kadar gelir, babam yaz tatilinde muhtemelen ömründe bir daha görmeyeceği bir adamla asansörde 5 kat çıkana kadar nerde ne iş yaptığı muhabbetine gelir.. Bense 5 saatlik bir otobüs yolculuğu sona erdiğinde yanımda oturan kişinin saç rengini bilmeden inerim otobüsten. Selamlaşmak şöyle dursun  kafamı bile kaldırmam.

Bir yaz tatili, ben 10-12 kardeşim de 6-8 yaşlarında. Piknikteyiz. Büyük salıncaklardan birine karşılıklı oturduk sallanıyoruz. Sonra yanımıza down sendromlu bir kız geldi. Yüzü hep gülüyordu. Oturdu bizimle beraber sallanmaya başladı, sonra da sohbet etmeye... 'nasılsın?' 'iyi misin' 'nerede oturuyorsun'.. sıradan sohbet soruları.. O gülümseyerek soruyordu bense inanılmaz gerilmiştim. Normalde diyalog konusunda zaten gergin biri olarak bir de söylediklerini anlayamayıp cevap verememekten korktum. Bu konularda beceriksiz olduğumun farkındaydım. O gün daha sıcak, daha güler yüzlü olabilirdim.


Yine bir yaz tatili. Bu sefer 16 yaşındayım. Bulunduğumuz yer 10000 nüfusluk bir site. Müthiş kalabalık. Sahilde gözlerim bizimkileri arar vaziyette yürüyorum. 'bakar mısın' diye bir ses. Döndüm. Tüm bu kalabalıkta tek başına, havlusuna sarılmış down sendromlu bir çocuk. 'saat kaç?' İşte tanımadığım herhangi bir insan soru sorduğunda verdiğim Raj tepkilerim -sheldon'a saygıyla..- yine aktive oldu. Bir anlık duraksamadan sonra saatim yok diyebildim. Sonra cep telefonum geldi aklıma 'bir dakika!.. 3'ü 20 geçiyor.' teşekkür etti kibarca.
Çok hoşuma gitti. Bu özel çocuk annesinin elinden tutmak zorunda değil.
Tabi ben yine kızdım kendime. ne vardı gerilecek yani?


Gelelim bana bunları yazdıran son ve en güncel olaya... Artık 21 yaşındayım. Yine buz dolabıyım, yine 5 saatlik otobüs yolculuğunu kulaklıklara şükrederek ve yanımdaki yolcunun saç rengini bilmeyerek tamamlıyorum. Yine bir yaz mevsimi..

Bu sefer mekan yirmiliklerimin götürdüğü yer; Gazi Üniversitesi Diş Hekimliği bekleme koridorları.
Kalabalık. Annem bulduğu boş bir yere oturuyor. Çocuk rahatsız oluyor çünkü annesinin yeri orası. Annem 'Annen mi gelecek? Tamam. Çok yorgunum. Biraz oturayım annen gelince kalkarım.'  Kız çenesini oynatamıyor. Hareketleri titrekçe, biraz da ürkek. Zayıfça bir kız. Sadece gözleriyle, biraz mimikleriyle, çıkardığı kısa ve kısıtlı seslerle, biraz da titrek elleriyle anlaşabiliyor. Annesi geliyor bir süre sonra, kızın diğer yanındaki koltuk boşalınca oraya oturuyor. Annem de sohbete devam ediyor 12 yaşlarındaki kızla: 'Tedavi olmaya mı geldin? Annenle mi geldiniz?' Muhabbeti ilerletiyorlar. Bir yandan onları izliyorum bir yandan iç seslerim yardımıyla kendimle kavga ediyorum. 'annem bunu nasıl yapabiliyor? ben olsam hemen kalkardım. bu kadar rahat nasıl diyalog kurabiliyor?!' 'hayır normal olan o artık gerçekten de yabani olduğunu kabul etmen lazım.'
Derken kız anneme beni gösteriyor. Elleriyle 'güzel' işareti yapıyor beş parmağını uçlarından birleştirerek. Gülümsüyorum, teşekkür ediyorum. Elini uzatıyor. tokalaşıyorum nazikçe, titrek ellerini acıtmamaya çalışarak ve biraz da gurur duyarak kendimle. Gurur duyuyorum çünkü normalde teşekkür etme işini anneme bırakmam lazımdı ve de uzatılan ele nasıl reaksiyon göstereceğimi akıl edememem ya da hiç farkedememem.

Sıramız geliyor muayene oluyoruz. Çıkacağız hastaneden. Annem iyi günler diliyor. Bu sefer ben elimi uzatıyorum. Gülümseyerek 'görüşmek üzere' diyorum. Kızın gözleri parlıyor. Elimi sıkıyor zayıfça. Sonra anneme dönüp sıkı sıkı tembihliyor 'bak kızın gidiyor bırakma onu' diye. Yine sadece gözleriyle ve hafifçe titreyen elleriyle.

Hastaneden çıktığımızda hayatımın en güzel iltifatını aldığımı farkediyorum. Evet biraz şımarıyorum belki ama en çok hoşuma giden bir diyaloğu devam ettirebilmiş olabilmek. Kendi yetilerimdeki gelişmeyle gurur duyuyorum.
Gurur duyuyorum kendimle bu sefer donakalmadığım için.

Bilmiyorum ben daha önce hiç tanımadığım bir insana iltifat ettim mi, ilk kez tokalaşmak için elimi uzatığımda kaç yaşındaydım mesela?

Doğrusu nasıl davranmam gerektiğini aşama aşama öğrendiğim 3 akılda kalıcı olaydır benim hayatımda. Biraz daha sıcak, biraz daha rahat, biraz daha normal ve biraz daha insan olmayı öğrendiğim 3 özel çocuk. Onları özel yapan da budur bence.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder