Alıştığımız, özlediğimiz turuncu fonda; alıştığımız renkli tshirtleri ve ayakkabılarıyla, elinde raket, o rakete çarpan fosforlu sarı bir top..
Bekledik, biz bunu çok bekledik..
Nadal, geri dönüş tarihi yaklaştıkça '1 numara olarak dönmeyi beklemiyorum, formumu yavaş yavaş kazanacağım, eski formumu yakalayamayabilirim, sadece elimden geleni yapmak beni mutlu edecek' minvalinde açıklamalarıyla, biz 6 saat boyunca ekran karşısında heyecanlı ve tempolu Avustralya Açık 2012 finalini izlemiş sevenlerindeki beklentiyi makul bir düzeye indirmeye çalışmıştı.
Başlangıçta dizlerini çok zorlamak istemediğini de dile getirerek ''kusura bakmayın bir süre tavşan gibi koşup sizi hayretler içinde bırakamayacağım'' demeyi de ihmal etmedi.
Birçok ertelemenin ardından dönüş turnuvası olarak Şili, Vina Del Mar ATP 250'yi seçti. Hem teklerde hem çiftlerde arz-ı endam etti. Pek tanımadık rakiplerle ve pek de elit olmayan bir kortta da olsa dönüşü heyecan verici.
İlk maçı Juan Monaco'yla çek rakipleri Frantisek Cermak/Lukas Dlouhy karşısında 6-3/6-2 kazandı. Oynadığı son maçın yine Çek bir Lukas'a, Lukas Rosol'a karşı Wimbledon 2. turunda hazin bir vedaya sahne olmuşluğu dışında rakipler zihinlerimizde bir şey ifade etmiyor tabi. Bizi merakla pc karşısına oturtan şey de zevkli bir tenis maçı izleme amacı değil elbette. Bizi TSİ gecenin bir vakti ekrana bakmaya zorlayan şey, 7 ayın ardından Nadal'ın her mimiğinde anlam arama dürtüsü.
Maç beklendiği gibi sıradan, heyecansız bir maçtı. Çek tarafında 'hani sakattın olum sen?!' bakışları dışında kayda değer bir şey yok.
Nadal da beklendiği gibiydi. Sakatlıktan yeni çıkmış olmanın yanı sıra çiftler maçı olmasının da etkisiyle özlediğimiz deparlarını göremedik. Çizgiye attığı toplar her outa gidişinde içimiz cız etti. Ama o enfes top spinlerden, forehand winnerlardan birkaç tane izleme fırsatı bulduk. :)
İlk tekler maçı ise bir sonraki gün Arjantinli rakibi Delbonis'e karşı yine 6-3/6-2 skorla sonuçlandı. Bu maçta da pek koşmadı. ama kortun bir yarısında onu tek başına görmek güzel.
Hem çiftlerde hem teklerde mücadele etmesi beni biraz 'aman yavrum koşturup çok terleme, dikkat et düşme' şeklinde bir evhama soksa da rakipleri bu konuda rahatlatıcı, 1-2 isim dışında. (Chardy ve Monaco)
Takvimi de çok yoğun değil bildiğim kadarıyla.
Her ne kadar beklentilerini düşük tuttuğunu söylese de tıpkı bizim gibi RG'de -onu tam olarak son kez izlediğimiz turnuvada- tozu dumana katıp dört nala kupaya koşmak istediğine eminim.
sakatlığın ardından ilk tekler maçından.
özlediğimiz gibi :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder